11 Kasım 2012 Pazar

Brussels/Belgium



In Brussel, firstly we tried to find little, very little statue of Manneken Pis. It was quiet hard to find. We expected to face with bigger statue. 
But we faced a statue that approximately 30cm tall and worn like a Santa Claus.
 Manneken is a little boy who has a belief about him to rescue the city from a big fire with his piss. :D

Brüksel'e gittiğimizde ilk iş olarak Manneken Piss heykeli aramaya koyulduk. Bu heykel sadece Brüksel'in simgesi olmaktan çıkmış, bütün Belçika'daki hediyelik eşya dükkanlarında boy gösteren bi hal almış. Dolayısıyla merak ediyor insan, bi de hakkındaki bence komik çoğu insan için ilginç hikayeyi duyunca. :D Bizde beklenti büyüktü ama sizi önceden bilgilendireyim. Heykel yanına geldiğiniz halde onu gerçekten bulduğunuza inandıramayacak kadar küçük. İnsan bi sorguluyo, ben bunun için mi döndüm dolaştım bütün Brüksel sokaklarını diye :D



Brussels was also ready for Christmas like Brugge, but more colorful and cheerful.
Artık Aralık ayına girilmişti ve bütün Avrupa şehirlerinde olduğu gibi Brüksel de yeni yıla ve Noel'e hazırlanıyordu.






Brüksel şehir haritası üzerinde şehirde bir Karikatür ve Çizgifilm Müzesi olduğunu fark eder etmez aramaya koyulduk ve iki harita okuma uzmanı olarak elimizle koymuş gibi bulduk. Üstüne bir de İngilizce olarak bile anlaşamadığımız halde başka turistlere bile tarif ettik :D

There is a Cartoon Museum which host many characters of cartoons.










And here is the center of the city.

Şehir merkezi fotoğraflardan da göreceğiniz üzre oldukça kalabalık.






And they are all my love. :D
Brüksel'de de bir bira dükkanı bulmasaydım olmazdı tabi ki. :D


Here is the huge cathedral of the city. It was so impressive.

Bu kilise adını hatırlamasam da büyüklüğü ve görkemiyle aklımda kalmış. Bütün şehre hakim bir bölgede devasa bir yapı, çok etkileyiciydi.

 



And this mussels are should be our dinner, but it couldn't happen because of its cellery taste, as you can understand my face on photo. :D We tried but didn't like it, it is much different from mussels that in Turkey, which prepared with rice and spices. But we contended with fried potatoes and beer with a big pleasure :D





Şehirde dolandığımız süre boyunca dikkatimizi çeken set menü halinde sunulan midye, patates kızartması ve birayı da denemezsek içimizde kalırdı doğrusu. :) Denedik de noldu derseniz. Size tavsiyem patates ve bira dünyanın her yerinde iyi olabilirken midye öyle olmuyormuş, dikkatli olun. Yediğiniz midyenin kerevizle haşlanması sizin için tad açısından sorun oluşturmuyorsa tabi ki çok sevebilirsiniz. Sonuçta adamlar ülke olarak sevmiş ve de benimsemişler. :D
Ama ilk olarak İzmir'de midye yemeye başlamış ve çok sevmiş biri olarak, tabi bunda kereviz sevememe durumum da var, hiç bana göre değildi kereviz aromalı midye. 



And ofcourse I always be happy with a waffle.
Ortamda bir waffle söz konusuysa mutsuz olmam mümkün değildir. Hele bu waffle geleneksel Belçika waffle'ından uzak bildiğin Türkiye'dekilere oldukça benziyorsa. :D


While we were turning back to Antwerp, we were still eating delicious Belgian Fried Potatoes. :)

Pis boğaz insanlar olarak dönüş yolunu da boş geçemezdik. Biz de dönüş yolumuzu yemelere doyamadığımız patates kızartmasıyla taçlandırdık.


Bu kadar patates kızartmasından bahsetmişken sanırım şuan üşenmeyip patates kızartması yapacağım, evde bi dolap dolusu bira da varken hazır. :D


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder